top of page
AiColorize_1_20240113 (1) kopya.jpg

Uluslararası İlişkiler / International Relations - Türkiye Dış Politikası / Turkey's Foreign Policy

Beni Takip Edin !

  • X

Türkiye-AB ilişkilerinin rasyonel boyutu

  • Kemal İnat
  • 1 Şub 2014
  • 2 dakikada okunur

Gerek Türkiye’de gerekse AB ülkelerinde rasyonel gerekçelerle açıklanamayacak bir şekilde karşı tarafa şüphe ile yaklaşan kesimlerin varlığı bilinmektedir. Ancak Türkiye’nin, başta komşuları olmak üzere bütün ülkelerle ekonomik ve siyasi alanda işbirliğini temel alan bir ilişki içerisinde olması rasyonel politikanın gereğidir.


Başbakan Erdoğan’ın 5 yıl aradan sonra Brüksel’e gerçekleştirdiği ziyaret, ardından François Hollande’ın 22 yıl aradan sonra Türkiye’ye ziyaret gerçekleştiren ilk Fransa Cumhurbaşkanı olarak ülkemize gelişi, yine bu ziyaretin ertesinde Cumhurbaşkanı Gül’ün İtalya ziyareti ve nihayetinde Başbakan Erdoğan’ın Almanya ziyareti son dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin yeniden çok konuşulan konular arasına girmesi sonucunu doğurmuştur. 


2002-2005 arasındaki hızla gelişen ilişkiler ve bu sürecin sonunda Türkiye’nin 3 Ekim 2005 tarihinde Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelere başlamasının ardından, tarafların birbirlerine karşı algılarındaki önemli değişiklikler olmuş ve bunun sonucunda yaşanan çeşitli sorunlar nedeniyle o dönemdeki heyecan bir daha geri gelmemişti. AB cephesinde önce Almanya’da, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda çok olumlu bir tavır içerisinde olan Sosyal Demokrat Parti lideri Gerhard Schröder’in iktidarı, bu konuda olumsuz bir görüşe sahip olan Angela Merkel’e devretmek zorunda kalması ve ardından Fransa’da yine Türkiye’nin üyeliği konusunda çok olumsuz bir tutum içerisinde olan Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı olması Türkiye-AB ilişkilerinin giderek soğumasına yol açmıştı. Türkiye cephesinden bakıldığında ise, önce içerideki demokratikleşme hamleleri karşısında ciddi engellerle yüzyüze gelen ve sonrasında kapatılma davası ile mücadele etmek zorunda kalan AK Parti’nin, AB’ye üyelik konusunda çok önemli bir eşik haline gelen Kıbrıs meselesi konusunda Brüksel tarafından beklenen adımları atma konusunda kendisini cesaretli hissetmemesi ve sonrasında ise, kapatılma davasını atlatarak ve demokratikleşme konusunda önemli ilerlemeler sağlamak suretiyle artık ayağını yere daha sağlam basan AK Parti hükümetinin AB üyeliği sürecine eskisi kadar önem vermemesi bu soğukluğu daha da artırmıştı. Türkiye’nin tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren AB’de dönem başkanlığını üstlenmesiyle birlikte, Türkiye-AB ilişkilerinde sorunlar iyice artmıştı. 


Devamını okuyun...




Son Yazılar

bottom of page