Türk-Alman ilişkilerinde iş birliği alanları ve riskler
- Kemal İnat
- 5 Eyl 2018
- 3 dakikada okunur
Türkiye ile Almanya’yı birbirine yakınlaştıran çok sıkı bağlar olduğu gibi, bu bağlara rağmen iki ülke ilişkilerini tehdit eden önemli riskler de söz konusudur. Önce Ankara ile Berlin’i işbirliği yapmaya zorlayan ve işbirliği yapmaları durumunda her iki tarafın da kazanmasını sağlayacak faktörlere değinelim. Mülteci meselesi, Almanya’daki Türkiye kökenli diaspora, güvenlik işbirliği ve yoğun ekonomik bağlar bu faktörlerin başında geliyor.
Mülteci meselesinde işbirliği zorunlu
Mülteci sorunu gerek Türkiye gerekse Almanya için çok ciddi meydan okumaları bünyesinde barındıran bir konuya işaret ediyor. Türkiye, Suriyeli mültecilerin akınına uğradıktan sonra dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi haline gelirken, 2015 yılında yaşadığı mülteci dalgası ile sarsılan siyasi dengelerini yerine oturtma konusunda halen büyük sorunlar yaşayan Almanya, başa çıkmakta zorlanacağı benzer bir durumla karşı karşıya kalmaktan korkuyor.
O dönemde mülteci sorununun insani boyutu açısından uluslararası camianın baskısı altında Suriyeli mülteciler için kapıları açacaklarını açıklayan Başbakan Angela Merkel, bu açıklamanın ardından özellikle “Balkan Rotası” diye bilinen yol üzerinden Almanya’yı hedef alan mülteci akınına maruz kalmış ve bu defa da Almanya içerisinden gelen yoğun eleştirilere hedef olmuştu. Sayıları bir milyonu geçen mülteciler nedeniyle endişe taşıyan halkın korkuları üzerinden siyaset yapan AfD (Almanya için Alternatif) gibi ırkçı ve yabancı düşmanı partilerin popülaritesi hızla yükselmeye başlamıştı. Bu popülarite artışının 2016 yılında yapılan eyalet parlamentoları seçim sonuçlarına yansıması iktidardaki CDU/CSU (Hıristiyan Birlik Partileri) ve SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) için alarm zillerinin çalmasına neden olmuştu. AfD’nin daha güçlü olduğu eski Doğu Alman eyaletleri Mecklenburg Vorpommern (yüzde 20,8) ve Sachsen-Anhalt’da (yüzde 24,3) ile ikinci parti konumuna gelmesi ve Batı Alman eyaletlerinde ise yüzde 10’un üzerine çıkması (Baden Württemberg yüzde 15, Berlin yüzde 14 ve Rheinland-Pfalz yüzde 12) mülteci sorunu nedeniyle Almanya’nın aşırı sağa kaydığı ve ülkedeki siyasal fay hatlarının yeniden şekillendiğine dair endişelere yol açmıştı. Alman siyasal sisteminin iki büyük partisi olan CDU/CSU ile SPD’nin bu endişeyi daha fazla hissetmesi ve iktidarı AfD gibi ırkçı bir partiyle paylaşmak zorunda kalmaları korkusu bu partileri ve özellikle de CDU lideri Merkel’i mülteci sorununun çözümü konusunda radikal adımlar atmaya itti.
Bu çerçevede, Almanya’ya yönelik mülteci akınının durdurulmasını en önemli öncelik olarak belirleyen Merkel, bu konuda Almanya, Avrupa ve Ortadoğu/Kuzey Afrika düzleminde girişimlerde bulundu. Bir yandan Almanya’nın sınırlarını yeniden mültecilere kapatıp ülkeye girişleri sıkı denetim altına alırken, bir yandan da AB çerçevesinde büyük ölçüde Almanya’yı hedef alan mülteci yükünü bütün AB ülkelerine paylaştıracak kararlar almaya çalıştı. Bir taraftan da Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerinden Avrupa’ya yönelen mülteci akınının engellenmesi için bu bölge ülkeleriyle işbirliği yollarını araştırdı.
İşte, Kasım 2015 ve Mart 2016 tarihlerinde yapılan AB-Türkiye zirveleri sonrasında Ankara ile imzalanan mülteci anlaşmasını bu kapsamda atılmış en başarılı adım olarak görmek gerekir. Bu anlaşma ile Türkiye, Avrupa ülkelerine yönelen mülteci hareketliliğinin önenmesi konusunda daha sıkı tedbirler alacağını taahhüt ederken, AB de hem Türkiye’nin karşı karşıya olduğu mülteci yükünün kısmen hafifletilmesi konusunda Ankara’ya finansal destek vermeyi hem de Türkiye’nin AB üyelik sürecini canlandırmayı taahhüt etmiştir. Türkiye’nin söz konusu taahhüdünü yerine getirip sınır kontrollerini sıkılaştırması Avrupa’ya yönelik mülteci dalgasında büyük bir düşüş sağlayıp Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki merkez siyasetçilerin ırkçı partiler karşısında nefes almasını sağlarken, AB’nin Ankara’ya karşı taahhütlerini yerine getirmediği görüldü. Türkiye’ye söz verilen 3+3 milyar avroluk desteğin gelmesi geciktirilirken, yaşanan her siyasi sorunun ardından Alman medyası ve siyasetçilerinin büyük kısmı bu paranın kesilmesi tehdidinde bulundu.
Bu sorunlara rağmen Türkiye ve Almanya’nın mülteci sorunu konusunda işbirliği yapabilmiş olmaları, İdlib nedeniyle yeni ve büyük bir mülteci dalgası endişesinin yoğun bir şekilde hissedildiği günümüzde iki ülkenin ortak hareket etmelerini zorunlu kılıyor. Gerek İdlib’de yaşayan insanların Türkiye’ye yönelmesine yol açacak gelişmelerin önlenmesi konusunda atılacak siyasi adımlar, gerekse bütün çabalara rağmen böyle bir gelişme olursa bu mültecilerin mümkün olduğunca sınırın Suriye tarafında barındırılması için gerekli olacak siyasi ve ekonomik girişimler konularında Ankara ile Berlin’in yakın işbirliği yapmaları hem Almanya ve Türkiye hem de Suriye halkının yararına olacaktır.
Devamını okuyun...

%20kopya.jpg)
