top of page
AiColorize_1_20240113 (1) kopya.jpg

Uluslararası İlişkiler / International Relations - Türkiye Dış Politikası / Turkey's Foreign Policy

Beni Takip Edin !

  • X

Suriye Trajedisi ve Türkiye'nin Pozisyonu

  • Kemal İnat
  • 1 May 2016
  • 2 dakikada okunur

Suriye isyanı altıncı yılına girdi. 2011 yılının Mart ayında, Dera’da 15 çocuğun duvarlara rejim karşıtı sloganlar yazmaları sonucu gözaltına alınmaları, isyan fitilini ateşlemişti. Bu olaydan yaklaşık iki hafta sonra çocukların serbest bırakılmasını isteyen göstericilerin üzerine ateş açılması, Baas rejiminin bundan sonraki tavrının ne olacağını göstermişti. Ancak buna rağmen isyan dalgası giderek büyüdü.

Halk ülkenin her yerinde özgürlük ve adalet talebiyle sokağa döküldü ve değişim istedi. Tunus’ta ve Mısır’da onlarca yıldır halklarının en temel haklarını kısıtlayan diktatörlerin kolayca yıkılması onları da heyecanlandırmıştı. 40 yılı aşkın süredir iktidarda olan Esed ailesinin ve Baas diktatörlüğünün de aynı şekilde yıkılabileceğini, en azından demokrasiye geçişe zorlanabileceğini düşünüyorlardı. Zamanın ruhu “devrim”e işaret ediyordu ve Zeynel Abidin bin Ali ile Hüsnü Mübarek’in gidişi Tunus ve Mısır halklarının bunu başardığını gösteriyordu.

Suriye isyanının nasıl başladığının hatırlanması çok önemlidir. Çünkü her savaşta olduğu gibi, özellikle iç savaşlarda, zamanla bütün taraflar kirleniyor. Savaşın tozu dumanı arasında ve karşılıklı olarak biriken kinin gölgesinde dışarıdan bakanların gözünde kimin haklı kimin haksız olduğu zamanla anlamını yitiriyor ve kimin ne için savaştığı da unutuluyor. O yüzden Suriye isyanının nasıl başladığı ve nasıl bu kirli savaşa evrildiğinin unutulmaması gerekiyor.

Suriye isyanı Tunus, Mısır ve Libya’da yaşananları gören halkın, artık özgür yaşama zamanının geldiğini düşünerek, bu özgürlüğü kendilerinden hep esirgeyen despotik bir yönetime başkaldırısıyla başladı. Sonra DAEŞ ortaya çıktı ve bu özgürlük savaşını kirletti. Bu kanlı örgüt Suriye iç savaşında en fazla zararı ılımlı Suriye muhalefetine vermesine rağmen, Esed rejimine karşı mücadele eden bütün muhalifler özellikle Batı’da “İslamcı savaşçılar” ortak paydası etrafında toplanmak suretiyle DAEŞ ile özdeşleştirilmeye çalışıldı. Bu örgüt, Kobani’de PKK/PYD kantonlarının devletleşmesi sürecine ve Palmira’da Esed rejimine meşruiyet sağladı.

Rusya’nın hava saldırılarıyla gerçekleştirdiği sivil katliamları ve İran ile Hizbullah’ın Suriye’de Esed yönetimi yanında savaştırdığı askerleri de hep DAEŞ gerekçesiyle meşrulaştırıldı. Kısacası DAEŞ, halkının özgürlük ve adalet taleplerine varil bombaları ve kimyasal silahlarla cevap veren Esed yönetimi ve ona destek veren bütün aktörlerin Suriye’de gerçekleştirdikleri insanlık suçlarının meşruiyet kaynağı oldu ve diktatörlüğe karşı çıkan ılımlı Suriye muhalefetini “desteklenmeye değer alternatif ” olmaktan çıkaran bir kirletme mekanizmasına dönüştü.


Devamını okuyun...




Son Yazılar

bottom of page