Merkel’in gidişi Türkiye ve AB için ne anlama geliyor?
- Kemal İnat
- 23 Kas 2018
- 1 dakikada okunur
Almanya Başbakanı Merkel'in mülteci sorununun yol açtığı türbülansı atlatamayacağı ve sonunda istifa edeceği tahmin ediliyordu. Bu tahminler parti liderliği açısından gerçekleşti ve Merkel, lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birliği’nin (Christlich Demokratische Union-CDU) aralık ayında yapılacak kongresinde yeniden parti başkanlığına aday olmayacağını açıkladı.
Bunun yanında 2021 yılında yapılacak olan parlamento seçimlerinde de başbakan adayı olmayacağını duyurdu. CDU ile onun Bavyera’daki küçük ortağı CSU (Hıristiyan Sosyal Birliği-Christlich Soziale Union) ile SPD (Sozialdemokratische Partei Deutschlands-Almanya Sosyal Demokrat Partisi) arasındaki koalisyonun 2021 yılına kadar dayanabileceğine de şüphe ile bakılıyor. Zira bir yanda aşırı sağcı ve yabancı düşmanı AfD (Almanya için Alternatif-Alternative für Deutschland), diğer yanda ise marjinal sol olarak tanımlanabilecek olan Yeşiller (Grünen) ve Sol Parti (Die Linke) oylarını artırıyor. Özellikle AfD ve Yeşiller’in yapılacak parlamento seçimlerinde, ülkenin en köklü partisi olan SPD’yi dördüncü sıraya itme ihtimalinin Almanya siyasal sisteminde yol açtığı derin sarsıntının bir sonucu olarak koalisyon hükümetinin dağılabileceği konuşuluyor.
Merkel’in 2021 yılına kadar başbakanlık koltuğunu koruyup koruyamayacağı tartışmasından bağımsız olarak, Merkel sonrası Almanya’nın Avrupa Birliği’ne yönelik politikalarının nasıl şekilleneceği bütün Avrupa ve dünyada merak konusu. Zira Merkel, selefi Helmut Kohl’den devraldığı mirasa uygun bir çizgi takip ederek, AB’yi dış politikasının merkezine yerleştiren bir politika izlemişti. AB üyeliğinin Almanya’nın Avrupa’daki lider pozisyonunu pekiştirmeye yarayan bir araç olduğunu gören Merkel-Kohl çizgisindeki CDU iktidarları bu üyeliği önemsemişler ve AB çatısı altındaki Avrupa entegrasyonunu sürekli daha ileriye taşımaya yönelik bir çaba içerisinde olmuşlardır.
Devamını okuyun...

%20kopya.jpg)
