top of page
AiColorize_1_20240113 (1) kopya.jpg

Uluslararası İlişkiler / International Relations - Türkiye Dış Politikası / Turkey's Foreign Policy

Beni Takip Edin !

  • X

“Grossmacht” ile “Trading State” Arasında Almanya’nın İkilemi

  • Kemal İnat
  • 1 Eyl 2017
  • 2 dakikada okunur

Avrupa tarihinde önemli bir yere sahip olan Almanlar, Bismarck’ın adıyla anılan “reelpolitik” yoluyla 19. yüzyılda birliklerini sağlayıp yeniden “Grossmacht” (büyük güç) konumuna geldiklerinde hemen ikilem yaşamadılar. 1870 yılında Fransa’ya karşı kazanılan zaferin ardından 18 Ocak 1871’de Alman İmparatorluğu’nun kuruluşunun ilan edilmesi sonrasında Reichskanzler (Başbakan) olan Bismarck bu görevi yürüttüğü 1890 yılına kadar imparatorluğun dış politikasını belirledi. Bismarck’ın, kurduğu ittifak ağlarıyla Avrupa’da oluşan statükoyu korumaya çalışan politikası, 1888’de II. Wilhelm’in Kaiser (İmparator) olmasıyla sürdürülemez hale geldi. Bismarck’ın diplomasiyi ve Avrupa’da statükonun korunmasını öngören politikasıyla II. Wilhelm’in revizyonist politika yaklaşımı arasındaki mücadele kısa sürdü ve 1890’da Bismarck’ın görevini kaybetmesiyle sona erdi.

II.Wilhelm önderliğinde Birinci Dünya Savaşı’na sürüklenen Alman İmparatorluğu bu savaşı kaybettikten sonra karşı karşıya kaldığı Versay Anlaşması’nın ağır şartlarından dolayı Hitler gibi yeni bir revizyonisti çıkardı ve İkinci Dünya Savaşı’nda çok daha büyük bir hezimete uğradı. Versay’ın ardından Hitler gibi bir diktatörle kısa sürede Grossmacht konumuna gelen Almanya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise artık bir “ticaret devleti” (trading state) olma yolunu seçmişti. II. Wilhelm ve Hitler’in revizyonist politikalarının felaket boyutuna varan sonuçları Almanya’nın yeniden otoriter ve revizyonist bir yola girmesinin önündeki en büyük engel olmuştu. Topraklarının önemli bir kısmını kaybetmesi, geri kalan kısımlarının dört yıl boyunca Amerikan, İngiliz, Fransız ve Sovyet işgali altında olması ve ancak 1949 yılında bölünmüş olarak iki devlet kurmalarına müsaade edilmesi de bu tarihte kurulan Federal Almanya ve Demokratik Almanya’nın revizyonist politikaya yönelmesine yol açmadı.

Dünya siyasal sistemi Soğuk Savaş’la birlikte iki kutuplu bir yapıya evrilince kendisine Batı Bloku içerisinde yer bulan Federal Almanya, ABD’nin sunduğu güvenlik şemsiyesi altında bütün kaynaklarını ekonomik kalkınmasına ayırma imkanına ve böylece kısa sürede yeniden eski ekonomik gücüne kavuştu. Bu ekonomik üstünlüğüyle giderek Avrupa Birliği’nin (AB) lideri konumuna gelen Almanya Soğuk Savaş sona erip Doğu Bloğu çökerken Avrupa’daki bu konumunu kullanıp Hristiyan Demokrat Başbakan (Bundeskanzler) Helmut Kohl’ün akıllı diplomasisiyle sorunsuz bir şekilde iki Almanya’nın birleşmesini sağladı.


Devamını okuyun...




Son Yazılar

bottom of page