Avrupa’nın terörle imtihanı
- Kemal İnat
- 28 Kas 2015
- 2 dakikada okunur
Paris saldırıları sonrasında gösterilen kararlı tutum, Suriye iç savaşının bölgede yol açtığı insani trajedinin ortadan kaldırılması konusunda gösterilmemiştir ve bu trajediye uzun zaman seyirci kalınması Paris saldırılarını tetikleyen nedenlerden biri olmuştur.
Terör yaşadığımız dünyaya ait bir olgu olduğuna göre, insanlığı tehdit eden en büyük felaketlerden birisi olarak değerlendirilebilecek olan bu olgunun kaynaklarının ve nedenlerinin araştırılması da zorunludur. Bu konuda yapılan çalışmaların ortak kanaati ise, hiçbir gerekçenin teröristlerin eylemlerini haklı gösteremeyeceği tespitidir. Ancak terörün haklı sebepleri olmasa da, onun kendisine uygun şartlar bulduğu zeminin araştırılması, önlenebilmesi ve vereceği zararların ortadan kaldırılabilmesi açısından vazgeçilemez bir gerekliliktir. Bu yazıda, son dönemde yeniden yoğun bir şekilde dünya politikasının en önemli gündem maddesi haline gelen terörist eylemlerin arka planına bakılmaya çalışılacaktır.
Bu çerçevede ilk olarak bir çarpıklığa işaret etmek de yerinde olacaktır. Terörü dünya politikasında bu kadar üst sıraya taşıyan ve topyekun mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak tanımlanmasına yol açan gelişme herkesin yakından bildiği Paris saldırılarıdır. Yani, 11 Eylül saldırılarında olduğu gibi yine Batılı bir ülkeyi hedef alması terörü “ortak tehdit” haline getirmiştir. Ortadoğu ülkelerinin veya diğer Üçüncü Dünya ülkelerinin şehirlerini ve köylerini kasıp kavurduğu zaman aynı şekilde, bütün imkanların seferber edilerek mücadele edilmesi gereken bir ortak sorun olarak algılandığını ileri sürmek doğru olmayacaktır. Evet, belki Boko Haram Nijerya veya Kamerun’da, El Kaide Afganistan, Pakistan veya Yemen’de, DAEŞ Irak, Suriye veya Türkiye’de ve El-Şebab Somali veya Kenya’da bir terörist eylem gerçekleştirdiğinde Batılı ülkelerde de yansımaları olmuş ve tepkiler dile getirilmiştir, ancak aynı tepkiyi PKK/PYD’nin eylemlerinde gösterdiklerini söylemek ne kadar mümkündür? Terörist örgütler arasında bir ayrım yapıldığı ve bazı ülkelerin kendi çıkarlarına zarar vermeyen terörist örgütlerin faaliyetlerine karşı çıkmadıkları ve hatta çıkarlarının uyuşması durumunda bu örgütlere destek verdikleri bile görülmektedir. Uluslararası İlişkiler literatürü, “çıkarlar” söz konusu olduğunda devletlerin meşru olan ya da olmayan her türlü enstrümanı kullanabildiklerinin sayısız örnekleriyle doludur. Bu nedenle, Batılı bir devleti hedef aldığında bütün dünyayı ve insanlığı tehdit ettiği algısı oluşturulan terörün, başka ülkelerin her gün yaşadıkları bir bela olması durumunda bile o düzeyde bir ortak tehdit olarak görülmemesi uluslararası siyasal sistemin anlaşılması olmasa bile, kabul edilmesi zor gerçeklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Devamını okuyun...