AB-Türkiye İlişkilerinin Geleceği
- Kemal İnat
- 3 Haz 2016
- 1 dakikada okunur
Avrupa Birliği'nin (AB) genişleme sürecinde en uzun adaylık hikayesine sahip kahramanın Türkiye olduğu biliniyor. Sürecin 50 yıldan uzun bir süreye yayılması Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilerin nasıl bir gelişme göstereceği ve gerçekten üyelikle sonuçlanıp sonuçlanmayacağı konusunda haklı soruların oluşmasına yol açıyor. Bu yazıda Türkiye ve AB'nin, aralarındaki ilişkiyi şekillendirirken hangi motivasyonlarla hareket ettikleri, hangi hedeflere sahip oldukları ele alınacak ve bu çerçevede yapılan tespitler ışığında bundan sonra iki taraf arasındaki ilişkilerin ne yönde gelişeceğine dair tartışmalar analiz edilecektir.
Öncelikle, gerek Türkiye gerekse AB açısından motivasyon ve hedeflerde bir tekdüzelik olmadığı tespitiyle başlamak gerekir. Özellikle tarafların motivasyonlarında dönemlere ve iktidarlara göre önemli değişiklikler gözlense de Türkiye'nin üyelik hedefinin iktidarlara göre çok fazla değişmediği ancak bu hedefe ulaşma yöntemlerinin ve Brüksel'den gelen taleplere karşı tutumların önemli farklılıklar gösterdiği görülmektedir. AB cephesinden bakıldığında ise Türkiye ile ilişkilerin üyelikle noktalanması konusunda bir fikir birliği olmadığı hatta birlik içerisinde çok belirleyici role sahip Almanya ve Fransa gibi üyelerin çoğunlukla Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan bir tutum içerisinde olmaları söz konusudur. Örneğin Almanya'da 1982 sonrası süreçteki 16 yıllık Helmut Kohl ve 11 yıllık Angela Merkel başbakanlığına karşılık gelen Hristiyan Demokrat (CDU) ağırlıklı koalisyon dönemlerinde bu ülkenin politikası açık bir şekilde Türkiye'nin AB üyeliği karşıtlığı yönünde olmuştur. Buna karşılık bu ikisi arasında başbakanlık yapan Sosyal Demokrat (SPD) Gerhard Schröder döneminde Berlin, AB üyeliği konusunda Ankara'ya destek vermiştir.
Devamını okuyun...