21. Yüzyıl Güç Mücadelesinin “İkincil” Aktörleri
- Kemal İnat
- 1 Kas 2021
- 2 dakikada okunur
Kriter’in geçen sayısında “21. Yüzyılın Belirleyici Aktörleri Kimler Olacak?” başlıklı yazıda, ABD ve Çin’in 21. yüzyıl siyasetini şekillendirme konusunda en belirgin aktörler olmaya aday olduklarını eldeki ekonomik veriler ışığında ortaya koymuş, diğer küresel güçlerle muhtemel küresel güç adaylarının oynayacağı rol konusundaki değerlendirmeleri ise bu yazıya bırakmıştık. Bu yazıya, uluslararası siyasal sistemi etkileme kapasitesi açısından ikinci sırada olduklarını düşündüğümüz Rusya, Avrupa Birliği, Japonya ve Hindistan’a dair bazı tespitlerle başlayalım:
Öncelikle, üçü nükleer silahlara sahip olan bu dört aktörün ABD-Çin rekabetinde hangi tarafa yakın duracağı gerek bu rekabetin gerekse uluslararası siyasal sistemin geleceği açısından çok belirleyici olacaktır. Günümüz itibariyle AB ve Japonya ile ittifak bağlarına, Hindistan ile ise yakın ilişkilere sahip ABD’nin bu açıdan avantajlı olduğu görülüyor. Buna karşılık, Hindistan ve Japonya ile ciddi sınır sorunları olan Çin’in Rusya ile Şangay İşbirliği Örgütü çatısı altındaki ortaklığının, Washington’ın Tokyo ve AB ile ittifakı kadar sağlam bir bağ olduğunu ileri sürmek mümkün görünmüyor. ABD ile SSCB arasında Soğuk Savaş döneminde yaşanan güç mücadelesinin sonucunun temel belirleyicilerinden birinin bu iki aktörün müttefiklerinin ekonomik ve askeri kapasiteleri olduğu hatırlanırsa, benzer bir Soğuk Savaş’ın yaşanması durumunda Washington ve Pekin’in müttefiklerinin kimler olduğu bu yeni mücadelenin nasıl sonuçlanacağı açısından büyük önem arz ediyor.
İkinci olarak, bu dört aktörden bazılarının muhtemel bir ABD-Çin güç mücadelesinde Washington veya Pekin’in müttefiki olmanın ötesinde bir rol oynayacak kapasiteye ulaşmaları ve birincil aktör haline gelmeleri de söz konusu olabilir. AB’nin 2000’lerin büyük bölümünde ABD’yi de geçerek dünyanın en büyük GSYH’sına ulaşmış olması, sonradan yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle oldukça geri kalmasına rağmen bu potansiyele sahip olduğunun göstergesidir. Yine 1990-2020 arası dönemdeki ortalama ekonomik büyüme hızı yüzde 6 civarında olan Hindistan’ın da yüksek büyüme hızını devam ettirmesi durumunda 21. yüzyıla şekil veren birincil aktörler arasında yer alma ihtimali olabilir. 1995’te Amerikan ekonomisinin yüzde 71'i düzeyine kadar ulaşan Japonya’nın ise sonrasında yaşadığı ekonomik sorunlarla baş etme konusunda gösterdiği başarısız performans, bundan sonraki süreçte bu ülkenin birincil aktör olması ihtimalini zayıflatmaktadır. Halen dünyanın iki büyük askeri gücünden biri olan, ancak çok zengin enerji kaynaklarına sahip olmasına rağmen bu potansiyeli ekonomik güce dönüştürme konusunda çok yetersiz kalarak ABD’nin ancak 14’te 1’i kadar GSYH’ya sahip olan Rusya’nın da 21. yüzyılın birincil aktörleri arasında yer alma ihtimali zayıf görünmektedir. Ancak son dönemdeki ekonomik performanslarının zayıflığına rağmen gerek Japonya’nın gerekse Rusya’nın yakın geçmişte ulaştıkları ekonomik ve askeri kapasiteler, bu ülkelerin de her zaman dünya siyasetini derinden etkileyecek beklenmedik çıkışlar yapabileceğini göstermektedir.
Devamını okuyun...